Playlist

14 Ekim 2016 Cuma

İSVEÇ SANILDIĞI GİBİ ATIĞININ %99'UNU GERİ DÖNÜŞTÜRMÜYOR!

Inhabitat'taki Treehugger araştırmacıları Global Citizen'dan seçtikleri oldukça popüler olan "İsveç atıklarının %99'unu nasıl geri dönüştürüyor?" başlığı üzerine çalıştı. Bunu ilk yapan onlar değil, 2014 yılında Huffpo (Huffington Post) Haber Sitesi de "İsveç atığının %99'u artık geri dönüştürülüyor." konusunu işlemişlerdi. Tüm bunlar "Süregelen geri dönüşüm devrimi ile İsveç'in evsel atıklarının %1'inden azı çöp sahasına geliyor" diyen resmi bir İsveç hükümet sitesi'nden türemiş görünüyor.
Sorun şu ki, geri dönüşümün herhangi bir tanımı ile, bu bir abartı...Gerçekte atıklarının neredeyse %50'sini ısı ve enerji elde etmek için yakıyorlar. Ve kendi web sitelerinde bile bunun en iyi yaklaşım olmadığını, bunun gerçekte "geri dönüşüm" olmadığını ve yakmaktan ya da en başından başka bir ürünle değiştirmektense geri dönüştürmenin ya da tekrar kullanmanın daha az enerji gerektirdiğini kabul ediyorlar.
ABD'de geri dönüşüm "Atığı yeni bir ürün üretmek için hammadde olarak kullanma" olarak tanımlanıyor. Geri dönüşüm bir objenin ya da materyalin fiziksel yapısını değiştirme ve değiştirilen materyalden yeni bir obje meydana getirmeyi de içermektedir. Yakma ise kompostlaştırmanın dışında "kül haline getirme, piroliz, damıtma/saflaştırma ya da biyolojik dönüşümü ifade eden "dönüştürme olarak ifade edilir.

Enerji tesislerinin temiz olduğu ve dioksin ve çöp yakma fırınlarından çıkan diğer şeyleri filtreden geçirdiğine şüphe yok. Ancak yayınlanan "%99.9 toksik olmayan karbon dioksit ve su..." Karbon dioksitin toksik olup olmadığı, iklim üzerine etkili olup olmadığı konusunu sorgulayan çok fazla kişi var.

ARC
Ve bu tesisler fazla miktarda CO2 salıyor. EPA(Çevre Koruma Ajansı)'ya birim megawatt enerji başına göre kömür yakımından daha çok CO2 meydana getiriyor.

EPA'ya göre çöp yakma işlemi üretilen megavat saat elektrik başına 2,988 Paund'luk CO2 açığa çıkarıyor. Bu sayı kömürde 2,249 pounds/megavat saat, doğalgazda ise 1,135 pounds/megawat saattir. Fakat enerji eldesinde yakılan kağıt, yiyecek, tahta ve biyokütleden oluşan diğer şeylerin çoğu "Dünya'nın doğal karbon döngüsü" olarak zamanla içerisinde saklı kalan CO2'i açığa çıkarır. 

Dolayısıyla CO2 emisyonlarının 2/3'ü biyokütle olarak muamele görüyor ve karbonsuz olarak düşünülüyor, çünkü bu tesisler -birçok bilim insanının da tartıştığı gibi- doğal döngüde onlarca yılda çıkacak karbonu şu anda çıkarıyor. Kömürden daha temiz olabilmesinin tek sebebir budur.
O halde enerji elde edilen atığın gerçek geri dönüşüm oranı üzerine ne etkisi var? TreeHugger yazarı Tom Szak "Atıktan enerji eldesi işe yarar mı?" adlı yazısında şöyle diyor:
"Atıktan enerji elde etme sistemi daha sürdürülebilir atık azaltım stratejileri geliştirmek adına caydırıcı bir rol de oynuyor. Katı kirlilik standartları ile ve atık bertarafı için son çare olarak kısa süreli dönemli iyi çalışabilir, ancak bu yöntem bize uzun süreli, sürdürülebilir bir çözüm sağlamıyor. Materyali (geri dönüşüm ve yeniden kullanım yolu ile) koruma zaten sürdürülebilir gelişimin anahtar bileşenidir. Sınırlı kaynakları yakmak gelecekte en iyi yaklaşım olmayabilir."
Atıktan enerji elde etme sisteminin reklamını yapan bir İsveç sitesinde atık ithal ettikleri gerçeğiyle gurur duymaktalar:

"Atık oldukça ucuz bir yakıttır ve İsviçre verimli ve karlı atık arıtımında zamanla büyük bir kapasiteye ve beceriye ulaştı. Hatta İsviçre diğer ülkelerden 700.000 ton atık ithal etmektedir."
David Suzuki ithalata başka bir açıdan bakmaktadır:
"Yakmak da pahalı ve verimsiz bir yöntemdir. Bir kez uygulamaya başladığımız zaman yakıt maddesi olarak atığa bel bağlarız ve daha bununla baş etmek için çevreye daha uyumlu metodlara dönmemiz zordur. İsveç ve Almanya'da görüldüğü üzere azaltma, yeniden-kullanmak ve geri dönüştürme için çaba harcamak atık "yakıt"sızlığı ile sonuçlanabilir."

Cr: BIG

İskandinavya'da kayak yapabileceğiniz yeni güç santralleri inşa eden Bjarke Ingels'e sahip olmak da dahil olmak üzere atıktan enerji elde etmek için oldukça mükemmel şeyler yaptıklarına şüphe yoktur. Kopenhag'daki bir atıktan enerji elde etme tesisini gezdim ve çevre halkını nasıl ısıttığı, kamyonlarca çöpü atık sahasına gitmesi için nasıl bertaraf ettiği ve tabii ki elektrik ürettiği konusunda çok etkilendim. 
But it is not recycling. As David Suzuki notes,
Fakat bu geri dönüşüm değildir. David Suzuki'nin de not ettiği gibi:
"Bu karmaşık bir konudur. Azaltma ve kirletici fosil yakıtların giderek pahalılaşan kaynaklarına bel bağlamadan atığı yönetmek ve enerji üretmek için yollar bulmamız gerekmektedir. Çöpü atık sahasına göndermek en iyi çözüm yolu değildir. Ürettiğimiz atık miktarını azaltmakla başlayarak atık sahalarından ve yakmaktan daha iyi seçeneklere sahibiz. Düzenleme ve eğitim yolu ile, asıl kaynağı azaltabilir ve daha kompostlanabilir, geri dönüştürülebilir ve yeniden kullanılabilir materyalleri çöplükten uzaklaştırabiliriz. Bunları yakıp kül etmek açıkça savurganlıktır."
Özetle; yakıp kül etme geri dönüştürme değildir ve bu sebeple de İsveç atıklarının %99'unu geri dönüştürmemektedir.


Kaynak: Treehugger
Haberin orijinaline göz atmak için tıklayınız: http://www.treehugger.com/energy-policy/no-sweden-does-not-recycle-99-percent-its-waste.html
TR Çeviri: dunyaninyesili.blogspot.com
Devamını Oku »

13 Ekim 2016 Perşembe

EN PAHALIYA MAL OLAN NÜKLEER FELAKETLER ve GELECEĞİN NÜKLEER RİSKLERİ

CC BY 2.0 Eamonn Butler
Nükleer felaket deyince hemen Çernobil ve Fukuşima akla gelir. Ancak Three Mile Island'ı hatırlıyor musunuz? Beloyarsk, Jaslovske ya da Pickering'i hiç duydunuz mu? Bu isimler en pahalıya mal olan nükleer felaketler arasında yer alıyor.
  1. Çernobil, Ukrayna (1986): 259 milyar $
  2. Fukuşima , Japonya (2011): 166 milyar $
  3. Tsuruga, Japonya (1995): 15.5 milyar $
  4. Three Mile Island, Pensilvanya, ABD (1979): 11 milyar $
  5. Beloyarsk, Sovyetler Birliği (1977): 3.5 milyar $
  6. Sellafield, Birleşik Krallık (1969): 2.5 milyar $
  7. Athens, Alabama, ABD (1985): 2.1 milyar $
  8. Jaslovske Bohunice, Çekoslovakya (1977): 2 milyar $
  9. Sellafield, Birleşik Krallık (1968): 1.9 milyar $
  10. Sellafield, Birleşik Krallık (1971): 1.3 milyar $
  11. Plymouth, Massachusetts, ABD (1986): 1.2 milyar $
  12. Chapelcross, Birleşik Krallık (1967): 1.1 milyar $
  13. Chernobyl, Ukrayna (1982): 1.1 milyar $
  14. Pickering, Kanada (1983): 1 milyar $
  15. Sellafield, Birleşik Krallık (1973): 1 milyar $

216 nükleer felaket ve kazayı içeren yeni bir araştırmaya göre "Sıradaki nükleer kaza halkın beklediğinden çok daha yakın zamanda ve çok daha şiddetli olabilir."

Çalışma günümüzdeki nükleer güvenlik değerlendirmelerinde iki önemli noktaya dikkat çekiyor. İlki, Uluslararası Atom Enerji Kurumu (IAEA) endüstrinin denetim müdürlerine hizmet ediyor ve nükleer enerjiyi destekliyor. İkincisi, nükleer kazaları değerlendirmek için kullanılan birincil ekipmanın işlevi kör noktalar yüzünden azalıyor.

İlk meseledeki çıkar çıkarması nettir. İkinci mesele ise meslekten olmayanlar için nükleer kaza risklerinin standart tahminlerinin kaynağı olan endüstrinin olası güvenlik değerlendirmelerini daha etraflıca anlayana dek pek anlaşılır olmayabilir. Bir olası güvenlik değerlendirmesi, arıza yapabilecek/yolunda gitmeyecek her bir küçük ayrıntıyı tanımlamayı ve bu riski yansıtan olasılığa değer biçmeyi içerir. Nükleer tesisler, risk olasılığı neredeyse sıfıra indirmesi gereken birbirine kenetli güvenlik mekanizması tabakaları ile inşa edilmektedir.

Bu iş güvenliği mühendislerinin risk seviyelerini azaltmalarına yardımcı olmak için teknolojinin yararları ile kabul edilebilir bir şekilde bağlantılı, kapsamlı ve ayrıntılı bir yöntemdir. "Sıfır kaza" amacına yönelik çabada büyük gelişmeler kaydetmeleri hususunda iş güvenliği mühendislerine kesinlikle yardım etmiştir. Bununla birlikte, bir olası güvenlik değerlendirmesinden bilimsel olarak hesaplanmış risk olasılıkları, -yolunda gitmeyebilecek her bir küçük ayrıntıyı tanımlama konusunda- ancak mühendislerin yetenekleri kadar iyidir. 

Her seferinde, önceden düşünülmeyen yeni bir şey ters gider, hızlı bir şekilde olası güvenlik değerlendirmelerine entegre edilir ve değerlendirme yeniden hesaplanır ve riskleri "güvenli" seviyeye döndürmek için güvenlik ölçümleri sağlamlaştırılır. Ve endüstri, güvenlik için tasarlanan tabakalardan dolayı hiç kaza oluşmadığı zaman bile ters gidebilecek her şeyi yakından takip eder, bu da olası güvenlik değerlendirmelerinde gerçek kazalara gerek duymadan ince ayar yapılmasına yardım eder. Fakat bazen bir Çernobil ya da Fukuşima, sınırlarımızın riskleri kontrol etmede teknolojimizi aştığını ispatlar.

İngiltere Sussex ve ETH Zürih Üniversitelerinin araştırmacıları tarafından yapılan yeni bir çalışma nükleer sanayiyi alt üst etmiş olaylar üzerine istatistiksel analiz verileri sunarak konuya farklı bir açıdan bakmıştır. Rapor, her bir nükleer felaketin ardından edinilmiş bilgi ve tecrübenin verdiği avantajla nükleer güvenliği mühendislerinin gelişiminin izini sürer. Rapora göre özellikle orta-büyük ölçekli kazaların ortadan kaldırılmasında güvenlik mühendislerinin başarısından dolayı nükleer kazalar önemli ölçüde azalmıştır. 
Ancak iyimser yaklaşımla bile rapor tahminlerine göre yüzyılda bir ya da iki kez Uluslararası Atom Enerji Kurumu ölçümlerinin uç noktalarındaki felaketlerin olması olmama ihtimalinden yüksek... Three Mile Island ölçeğindeki kazaların her 10-20 yılda bir meydana gelme olasılığı ise %50'den fazla...

Bu, nükleer endüstrinin sonunun geldiği anlamına gelmeyebilir. Çalışmanın yardımcı yazarlarından biri olan Profesör Didier Sornette şunu vurgulamaktadır: "Çalışmalarımız nükleer endüstrisini kötülüyor gibi görünürken, diğer düşünceler ve gelişim potansiyeli nükleer enerjiyi gelecekte çekici hale getirmektedir."
Ekip nükleer olayların veri tabanı oluşturarak olayla ilgili şimdiye kadarki çalışmalara online olarak ulaşılabilecek açık bir kaynak oluşturdu. Belgeler Enerji Araştırma ve Sosyal Bilimler tarafından yayınlandı. http://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1111/risa.12587/full


Kaynak: treehugger.com
Haberin orijinaline göz atmak için tıklayınız: http://www.treehugger.com/energy-disasters/15-costliest-nuclear-disasters-and-nuclear-risks-future.html
TR Çeviri: dunyaninyesili.blogspot.com
Devamını Oku »

1 Ekim 2016 Cumartesi

BATI’DAKİ KURAKLIĞIN UNUTULMUŞ KURBANLARI

Sadece Kaliforniya değil, Nevada da mağdur... Yağmursuzluk ve karsızlık rekor düşüklükteki rezervuarlarla tarım arazilerini ve çiftlikleri kuru ve toz içinde bırakıyor.

Mead Doğal Rekreasyon Alanı’ndaki Boulder Sahili’nin yanında bir defasında su altında kalan kueak yüzeyden otlar çıkıyor. Göl seviyesi Colorado Nehri’ne olan kar erimesi akışlarının azalmasından dolayı düşmeye devam ederse federal hükümet Nevada ve Arizona şehirlerine dağıtılan suda kesintiler yapmak zorunda kalabilir.

YOMBA HİNDİSTAN REZERVUARI, NEVADA – Geçtiğimiz yaz Nevada öylesine kuruydu ki çiftçi Darryl Brady havlusunu kaptı ve tozlu bir kuyuya girdi,… Kar dağlara yağmadı ve nehir kuruydu, bu yüzden Brady 85 sığırdan oluşan sürüsünü kurtarmak için çaresizce yüzeydeki su damarlarına ulaşmaya çalışıyordu. Fakat umduğunu bulamadı; yeryüzünün verecek hiç suyu yoktu.

“Hatırlıyorum ben küçükken yağmur yağardı ve burada su birikintileri olurdu,” dedi Brady hasretle. “Bu yeraltı kurbağaları zıplardı. Vrak vrak vrak, kurbağalar her yerde. Şimdi şuna bir bakın, hepsi öldü, burada hiç yok. Kuraklık her şeyi öldürüyor.”

Geçen kış yağan kuvvetli kar yağışı sağolsun, bu yaz su geri geldi. Yomba Hint Rezervuarı’nda Reno ve Las Vegas arasında uzak bir akarsu vadisine yerleşen yerli Amerikan çiftçisi Darryl Brady büyük değişimlerle yüzleşiyor.

Dünyanın büyük bir kısmı Batı’nın rekor-kıran kuraklığından yalnızca Kaliforniya’nın zarar gördüğünü düşünüyor. Oysa ki Nevada’da, ülkenin en kuru bölgesinde, son 5 yılda çok daha az duyulan fakat aynı şekilde zarar veren su krizi yaşanıyor.

Carson ve Humbold gibi Nevada nehirleri küçüldü. Batı Nevada’daki Walker Nehri Hint Rezervuarı’nın kenarındaki Walker Gölü gibi muazzam büyüklükteki göller neredeyse yok oldu. Kuzey Nevada’daki Rye Patch gibi rezervuarların seviyeleri aniden düştü. Las Vegas’ın su kaynağı Mead Gölü 1930larda Hoover Dam tarafından oluşturulduğundan beri en düşük seviye olan deniz seviyesinin 1073 ft üzerine kadar düştü. Bu, çöl şehrinin su tedarikçisini Doğu Nevada’nın verimli vadilerindeki arazi ve yer altı suyu haklarını satın almaya zorladı.

Aynı zamanda altın madenleri ve endüstrileşmiş çiftçilik, devletin akiferlerini bir araya toplamaktadır. Yamba’dan çok uzakta olmayan enerji şirketleri diğer metodlar arasında yoğun sulama gerektiren teknikleri kullanarak düşük kaliteli ham petrolü çıkarmak için arazileri satın dahi aldı. Birkaç yıl önce çok uluslu bir şirket -Carlyle Grup- Montana’nın su tedarikçisi olan Missoula şehrini satın aldı ve bu uygulamanın yaygınlaşacağına dair endişeler söz konusu…




Haber Kaynağı: nationalgeographic.com
Türkçe Çeviri: dunyaninyesili.blogspot.com..tr
Devamını Oku »